21/11/2024
  1. Anasayfa
  2. Güney Doğu Anadolu Bölgesi
  3. Mardin'de Gezilecek Yerler l Süryani Kültürünün Kalbi MARDİN

Mardin'de Gezilecek Yerler l Süryani Kültürünün Kalbi MARDİN

Mardin, Türkiye'nin güneydoğusunda yer alan ve tarihi boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış bir şehirdir. Hem tarihî hem de kültürel açıdan oldukça zengin bir geçmişe sahiptir.

Mardin adı, Arapça kaynaklarda "Mâridîn", Süryanice kaynaklarda ise "Marde" olarak geçmektedir. Adının kökeni konusunda çeşitli görüşler vardır. Bazı kaynaklar, ismin savaşçı bir kavim olan Mardelerden türediğini öne sürerken, bazıları ise "Kaleler" anlamına gelen "Merdin" teriminden geldiğini belirtir. Günümüzde kullanılan isim, Arapça kaynaklardaki "Mâridîn"den türetilmiştir.

Tarihçe

Mardin'in tarihi, oldukça eski dönemlere dayanır:

  • Paleolitik Çağ: Artuklu Üniversitesi yerleşkesi içindeki Hırbe Helale'de yapılan kazılarda bu döneme ait taşlar bulunmuştur.
  • Cilalı Taş Devri: Dargeçit İlçesi'nin Ilısu civarındaki Boncuklu Tarla yerleşiminde Cilalı Taş Devrine ait buluntular bulunmuştur.
  • Kalkolitik Çağ: Derik ilçesindeki Kerküşti Höyük ve Kemaliye höyüklerinde Kalkolitik Çağ seramikleri keşfedilmiştir.
  • Erken Tunç Çağı: Nusaybin ilçesindeki Girnavaz Höyük'te Erken Tunç Çağı'na ait kalıntılar bulunmuştur.
  • Demir Çağı: Girnavaz, Zeviya Tivilki ve Kerküşti höyüklerinde Demir Çağı'na ait kalıntılara rastlanmıştır.

Mardin, M.Ö. 2000 civarlarında Asur egemenliğine geçmiş, ardından Hitit ve Urartu egemenliğine girmiştir. Şehir, 4. yüzyılda Roma tarihçileri tarafından "Margdis" olarak anılmıştır. 640 yılında İslam orduları tarafından ele geçirilmiş ve bölgeye yoğun bir Arap nüfusu yerleşmiştir.

Orta Çağ ve Osmanlı Dönemi

  • Selçuklu Dönemi: 1085 yılında Selçuklu egemenliğine giren Mardin, 1103 yılında Artuklu Beyliği'nin hakimiyetine geçti. Artuklular döneminde şehir gelişim gösterdi ve 1185'te Eyyubiler'e bağlı hale geldi.
  • İlhanlılar ve Karakoyunlular: 1260 yılında İlhanlılar tarafından kuşatılan Mardin, 1366 ve 1383 yıllarında Karakoyunlular tarafından saldırıya uğradı. 1401'de Timur'un kuvvetleri tarafından tahrip edildi.
  • Akkoyunlular ve Osmanlılar: 1432 yılında Akkoyunlular, 1507'de Şah İsmail tarafından ele geçirildi. Osmanlı kuvvetleri 1515 yılında şehri teslim aldı ve 1517 yılında kale Osmanlılar tarafından ele geçirildi.

Osmanlı döneminde Mardin, nispeten sakin bir dönem geçirmiştir. Ancak 19. yüzyılda karışıklıklara sahne olmuş, 1847 ve 1865 yıllarında kolera salgınları ve 1891'de kapalı çarşısının yanması gibi olaylar yaşanmıştır. 1895 yılında isyancılar tarafından saldırıya uğramış, Mondros Mütarekesi'nden sonra İtilaf Devletleri'nin askeri yerleşimi olmamıştır.

Mardin, tarihi boyunca farklı medeniyetlerin etkisi altında kalmış, bu da şehrin zengin kültürel ve tarihî mirasını oluşturmuştur. Bugün Mardin, birçok tarihi yapıyı ve kültürel eseri barındıran önemli bir turistik merkezdir.

Doğal Güzellikler, Park ve Bahçeler

MİDYAT MAĞARALARI

1-Midyat Mağaraları

Mağara Köyü, Midyat ilçesine bağlı olup, adını bölgede bulunan doğal mağaralardan almaktadır. Yaklaşık 2000 yıllık bir geçmişe sahip olan bu köy, mağaraların insanların barınması ve yaşaması için kullanıldığı dönemlerden izler taşımaktadır.

Tarih ve Doğal Güzellikler

Mağara Köyü, tarihi ve doğal güzellikleri ile ziyaretçilerini büyülemektedir. Köydeki mağaralar, tarihin derinliklerinden günümüze kadar gelen önemli yaşam alanlarıdır. Bu mağaralar, geçmişte olduğu gibi günümüzde de barınma amaçlı kullanılmakta olup, modern yaşam ihtiyaçlarına göre düzenlenmiştir.

Turistik Yerler

Son yıllarda turizm açısından popüler hale gelen Mağara Köyü'nde, birçok turistik yer bulunmaktadır:

  • Mağaralar: Köyün en büyük çekim noktası olan mağaralar, doğal yapıları ve tarihi dokuları ile dikkat çekmektedir.
  • Geleneksel Midyat Evleri: Taş işçiliği ve mimarisi ile ünlü olan bu evler, köyün tarihi dokusunu yansıtmaktadır.
  • Tarihi Kiliseler ve Manastırlar: Mağara Köyü'nde, farklı inançlara ait tarihi kiliseler ve manastırlar bulunmaktadır. Bu yapılar, köyün zengin kültürel geçmişini gözler önüne sermektedir.

Modern Yaşam ve Turizm

Mağara Köyü, doğal yapıya uygun şekilde inşa edilmiş yerleşim yerleri ile dikkat çekmektedir. Mağaraların içi, modern yaşam ihtiyaçlarına uygun olarak düzenlenmiş olup, burada yaşayan insanlar için konforlu bir yaşam sunmaktadır. Köyde ayrıca, yöresel yemeklerin tadına bakabileceğiniz restoranlar ve el sanatları ürünlerinin satıldığı dükkanlar da bulunmaktadır.

Mağara Köyü'nün turizm açısından önemi her geçen gün artmaktadır. Ziyaretçiler, burada hem tarihi bir yolculuğa çıkmakta hem de doğal güzelliklerin tadını çıkarmaktadır. Köy, tarihi ve kültürel zenginlikleriyle Midyat'ın en önemli turistik yerlerinden biri olarak öne çıkmaktadır.

Beyazsu

2- Beyazsu

Midyat ilçesinin yaklaşık 15-20 kilometre güneyinde ve Nusaybin ilçesinin yaklaşık 20-25 kilometre kuzeyinde, iki ilçeyi birbirine bağlayan kara yolunun üzerinde yer almaktadır. Beyazsu Deresi, Midyat’ın güneyinde bulunan plato ve tepelerin eteğinden kaynağını alarak bir vadi içerisinde Nusaybin’e doğru akar. Beyazsu, Mardin’in kurak ve ağaçsız coğrafyasında serin ve berrak suyu, yöreye özgü ağaçları ve yeşilliği ile adeta bir vaha gibidir. Mardin ve diğer ilçelerin içme suyu da Beyazsu kaynağından temin edilmektedir. Dört mevsim boyunca Mardin’in su gereksinimini karşılayan Beyazsu, yaz aylarında dinlenme ve yeme-içme alanı olarak bölge halkının ikinci bir gereksinimine daha yanıt vermektedir. Beyazsu Irmağı üzerinde kurulu balıkçı lokantaları, gelen ziyaretçilere Beyazsu’dan avladıkları balıkları sunar. Geleneksel tahtlar şeklinde yapılmış masaları ve şark köşesi tarzında derenin üzerine kurulmuş oturma yerleri ile balıkçı lokantaları, yöreye özgü bir görünüm sergiler.

Midyat Beyazsu'ya Nasıl Gidilir?

Birinci Güzergâh:

  1. Mardin’den Başlangıç:
  2. Deyrulzafaran Manastırı:
  3. Dara Antik Kenti:
  4. Nusaybin:
  5. Beyazsu:

İkinci Güzergâh:

  1. Mardin’den Başlangıç:
  2. Midyat’ta Gezilecek Yerler:
  3. Beyazsu:

Bu güzergâhlar, Beyazsu'ya ulaşmak isteyenler için farklı ve zengin bir gezi rotası sunmaktadır. Her iki rota da tarihi ve doğal güzelliklerle doludur, bu nedenle her biri ayrı birer deneyim yaşatır. Beyazsu’ya yapacağınız ziyaret, doğanın ve tarihin kucaklaştığı bu eşsiz mekanda huzur bulmanızı sağlayacaktır.

Ğurs Vadisi

3- Ğurs Vadisi

Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde, Mardin-Kızıltepe sınırları içerisinde saklı kalmış bir cennettir. Turistik bir değer taşımasına rağmen, turizm açısından fazla gelişememiş olan bu vadi, keşfedilmeyi ve tüm güzelliğini göstermeyi beklemektedir.

Ğurs Vadisi'nin Özellikleri ve Güzellikleri

  • Doğal Serinlik: Bölgenin sıcak ve boğucu havasından kaçmak isteyen yerli halk, Gurs Vadisi'ni tercih etmektedir. Merkezlerde hava sıcaklığı 45-50 dereceye kadar çıkarken, vadide sıcaklık 30 dereceye kadar düşmektedir.
  • Doğal Güzellikler: Vadinin içindeki dere yatağı ve şelaleler, gerçekten unutulmayacak güzelliktedir.
  • Dinlenme Alanı: Tam bir dinlenme alanı olan bu bölge, Kızıltepe ilçesine sadece 7 kilometre uzaklıktadır ve vadide 12 köy bulunmaktadır.

Ğurs Vadisi'ne Yakın Gezilecek Yerler

Mardin gezinizde Gurs Vadisi’ni ziyaret etmeden önce aşağıdaki tarihi ve kültürel yerleri gezebilirsiniz:

  1. Mor Yakup Kilisesi
  2. Zinciriye Medresesi
  3. Mor Mihail Kilisesi
  4. Kırklar Kilisesi
  5. Kasımiye Medresesi
  6. Dara Harabeleri

Bu tarihi ve kültürel zenginlikleri gezdikten sonra Gurs Vadisi'ne gidip doğanın tadını çıkarabilir ve yorgunluğunuzu atabilirsiniz. Gurs Vadisi’nin serin ortamı ve doğal güzellikleri, Mardin gezinizde size eşsiz bir dinlenme imkânı sunacaktır.

Gurs Vadisi'ne Nasıl Gidilir?

Gurs Vadisi, Kızıltepe ilçesine sadece 7 kilometre uzaklıktadır. Mardin merkezinden veya Kızıltepe ilçesinden kolaylıkla ulaşılabilir. Vadinin doğal güzellikleri ve serin atmosferi, sıcak yaz günlerinde kaçış noktası olarak ideal bir yerdir.

Deniz Mağarası

4- Deniz Mağarası

Mardin'in Derik ilçesinin batısında, Hanok'un 8 km kuzeybatısındaki Derinsu Köyü'nde bulunmaktadır. Bu mağara, içerisinde yer alan yeraltı gölü nedeniyle bu ismi almıştır. Mağara, yaklaşık 2 bin metrekare genişliğinde ve 15 metre yüksekliğindedir. Mağaranın zemininden çıkan temiz suyla oluşan gölün derinliği bilinmemektedir.

Deniz Mağarası, doğal güzelliğiyle dikkat çekerken aynı zamanda taş düşme riski de barındırmaktadır. Bu nedenle, suya girmek tehlikeli ve yasaktır. Mağara, doğa severler ve macera tutkunları için keşfedilmeye değer bir yerdir.

Kafro

5- Kafro Köyü

Midyat Kafro Köyü: Türkiye'nin Pizza Köyü

Mardin'in Midyat ilçesine bağlı Kafro Köyü, "Türkiye'nin Pizza Köyü" olarak ün kazanmış. Köyün efsanevi hikayesi ve lezzetli pizzaları, turistlerin ilgisini çekiyor. Köyde sadece 13 hane bulunuyor ve köyde ne bir bakkal ne de bir park var. Ancak, köyde İtalyan şeflerini aratmayacak tatta pizza yapan bir lokanta bulunuyor.

Kafro Köyü'nün Efsanesi

Kafro Köyü, farklı kültürlerin bir arada bulunduğu bir yer. Köyde yaşayan herkes Süryani kökenli. 1970-1980 yıllarında köy halkı huzur içinde yaşarken, terör olayları nedeniyle zor günler geçirmiş ve köylerini terk etmek zorunda kalmışlar. Bu dönemde Avrupa'nın farklı yerlerine göç etmişler. Ancak, memleket hasreti baskın gelmiş ve bir zaman sonra göçmenlerin bir kısmı birikimleri ve edindikleri tecrübelerle doğdukları memlekete geri dönmek istemişler.

Pizza Köyü'nün Doğuşu

Geri dönen gurbetçiler, köyde eski ve metruk evleri yıkarak yerine konforlu villalar yaptırmışlar. Avrupa’da öğrendikleri pizza tariflerini de köylerinde sergilemek için bir pizza lokantası açmışlar. Böylece, köyün "Pizza Köyü" olarak anılması başlamış. Köyde, küçük bir kilise ve yer bulmanın imkansız olduğu Kafro’s Pizzeria lokantası bulunuyor.

Günümüz Kafro Köyü

Kafro Köyü'nde yaşayan küçük hane halkının tamamı Süryani. Köyde bir bakkal dahi yok ve tarım yapılacak verimli arazi bulunmuyor. Köyün tek gayesi, memleketlerini ayakta tutmak. Turistler, lezzetli pizzaların yanı sıra köyün tarihi ve kültürel dokusunu da keşfetmek için köye akın ediyor.

Ziyaretçilere Öneriler

Kafro Köyü'nü ziyaret etmek isteyenler için köyün küçük ve sakin atmosferinin tadını çıkarmak, Süryani kültürünü yakından tanımak ve köyün meşhur pizzalarını tatmak unutulmaz bir deneyim sunuyor. Köydeki tek restoran olan Kafro’s Pizzeria'da yer bulmanın zor olduğunu unutmamakta fayda var.

Tarihi Yapılar ve Müzeler

Kasımiye Medresesi

1-Kasımiye Medresesi

Kasımiye Medresesi, günümüze kadar mükemmel yapısıyla ayakta kalmayı başarmış tarihi bir yapı. Medresenin inşasına Artuklu Dönemi'nde başlanmış ve Akkoyunlu Hükümdarı Cihangiroğlu Kasım Padişah döneminde, 1457-1502 yılları arasında tamamlanmıştır. İki katlı, kubbeli, tek ve açık avlulu olan medresenin inşasında düzgün kesme taş kullanılmıştır. Yapının plan özellikleri, taş işçiliği ve süsleme motifleri dikkat çekicidir. Cami ve türbe ile birlikte külliye içerisinde yer alan bu medrese, Mardin'in en büyük yapılarından biridir.

Mimari Özellikler

  • İki Katlı ve Tek Avlulu: Medrese, açık medrese tipinde olup tek bir avlu etrafında düzenlenmiş, iki katlı ve tek eyvanlıdır.
  • Kesme Taş ve Tuğla: Yapının inşasında kesme taş ve tuğlalar kullanılmıştır.
  • Taç Kapı ve Koridor: Güney cephesinden, bir taç kapının bağladığı beşik tonozlu bir koridordan geçilerek girilir.
  • Bağımsız Mescit: Batısında diğer kısımlarla girişi aynı olan, bağımsız bir mescit mekânı vardır.
  • İki Katlı Cami: Doğuda iki kat boyunca yükselen camisi mevcuttur.
  • Revaklı Avlu: Portalden girilen revaklı büyük avlunun etrafında, iki kat üzerine revaklar arasına dizilmiş hücreler bulunmaktadır.
  • Eyvan ve Havuz: Avlunun kuzeyinde, ikinci katı da kesen büyük eyvan ve onun önünde bir havuz bulunur.
  • Zaviye-Türbe: Yapının yanında bulunan zaviye-türbe, buranın sadece bir medrese değil, aynı zamanda bir külliye olarak düşünüldüğünü gösterir.

Kasımiye Medresesi'ne Nasıl Gidilir?

Kasımiye Medresesi, Mardin’in güneybatısında yer alır. Mardin Şehir Stadyumu'nu geçtikten sonra İtfaiye garajından sağa saparak yaklaşık 250 metre gidildiğinde medreseye ulaşabilirsiniz.

Kasımiye Medresesi'nin tarihi ve mimari özellikleri, ziyaretçilere geçmişin izlerini ve dönemin sanat anlayışını sunar. Mardin’i ziyaret edenlerin mutlaka görmesi gereken bu yapı, hem tarihi bir değer taşır hem de mimari güzelliğiyle göz doldurur.

Zinciriye Medresesi

2- Zinciriye Medresesi

Diğer Adı Sultan İsa Medresesi’dir. Sultan İsa Medresesi, Mardin'de hüküm süren son Artuklu Sultanı Melik Necmettin İsa bin Muzaffer Davud bin El Melik Salih tarafından 1385 yılında yaptırılmıştır. Timur ve ordusu ile savaşan Melik Necmettin İsa, bir süre bu medresede hapsedilmiştir. Halk arasında Zinciriye Medresesi olarak da bilinir. Doğu ve batı uçlarındaki dilimli kubbeleri ve doğu tarafına rastlayan yüksek anıtsal portali ile dikkat çeker.

Mimari Özellikler

  • Dikdörtgen Plan: Medrese, dikdörtgen ve geniş bir alanı kaplar.
  • İki Katlı Yapı: İki kat üzerinde avlu, cami, türbe ve çeşitli ek mekânlardan oluşur.
  • Anıtsal Portal: Portalden girince yıldız tonozla örtülü bir bölüme çıkılır.
  • Cami ve Koridor: Batısında cami ile birlikte avluya açılan bir koridor bulunur.
  • Mukarnaslı Tromplu Kubbe: Koridorun güneyindeki cami mekânının ortasında yer alır. Mihrabın etrafı kakma motiflerle işlenmiştir. Minber kesme taştan yapılmıştır.
  • Türbe: Avlunun batısındaki eyvandan, türbe olduğu anlaşılan ve kubbe ile örtülü mekâna geçilir.
  • Üst Kat: Üst kat daha çok küçük oda mekânlarından oluşur. Bunlar bir zamanlar medresede okuyan kişilerin odacıklarıdır.

Medresenin Tarihi ve Kültürel Önemi

Sultan İsa Medresesi, Mardin'de ilk defa görülen Timur ve ordusu ile savaşmış olan Melik Necmettin İsa'nın eseri olarak önemli bir tarihi ve kültürel değere sahiptir. Medrese, hem mimari güzelliğiyle hem de tarihi olaylara tanıklık etmiş olmasıyla dikkat çeker. Melik Necmettin İsa'nın hapsedildiği bu medrese, tarih severler için önemli bir ziyaret noktasıdır.

Medreseye Ulaşım

Sultan İsa Medresesi, Mardin'in merkezi bir konumunda yer alır ve ulaşımı oldukça kolaydır. Mardin'i ziyaret edenlerin mutlaka görmesi gereken bu yapı, şehrin tarihi dokusunu ve zengin kültürel mirasını yansıtır.

Sultan İsa Medresesi, Mardin'in tarihini ve kültürünü keşfetmek isteyenler için mükemmel bir destinasyon olup, ziyaretçilerine eşsiz bir deneyim sunar.

Mardin Kalesi

3- Mardin Kalesi

Mardin Kalesi, halk arasında "Kartal Yuvası" olarak da bilinir. Kalenin tarihçesi ve mimari özellikleri, çeşitli medeniyetlerin izlerini taşır ve Mardin'in tarihi zenginliğini gözler önüne serer.

Tarihi ve Kültürel Zenginliği

Mardin Kalesi, Subari, Sümer, Babil, Mitaniler, Asur, Pers, Roma, Bizans, Emevi, Abbasi, Hamdaniler, Selçuklu Hanedanı, Artuklu, Karakoyunlu, Akkoyunlu, Safaviler ve Osmanlılar gibi birçok önemli medeniyete ev sahipliği yapmıştır.

Kalenin Tarihi

  • MS 330: Ateşe ibadet eden ve güneşe tapan Şad Buhari isimli bir kral, hastalanmış olarak Mardin Kalesi'ne gelir. Kalenin atmosferinde iyileşen kral, burada bir kasır yaptırır ve 12 yıl boyunca burada yaşar.
  • Pers ve Babil'den Göç: Şad Buhari, Pers ve Babil'den asker ve sivilleri getirterek, Mardin'e yerleşim yeri yaptırır. Halkın etkisi sayesinde MS 442 yılına kadar kalede ilerlemeler görülür.
  • MS 442: Veba salgını, kalede yaşayanların büyük çoğunluğunun hayatını kaybetmesine neden olur.
  • MS 542: Veba salgını sonrası yaklaşık 100 yıl boyunca Mardin Kalesi kullanılmaz hale gelir.

Mimari Özellikler

Kale, Mardin şehrinin yüksek bir noktasına kurulmuş ve geniş bir alanı kaplamaktadır. Doğal yapısıyla birleşen kale, "Kartal Yuvası" ismini hak edercesine çevreye hakim bir konumda yer alır. Kalenin mimari yapısında düzgün kesme taş kullanılmış olup, döneminin askeri ve sivil mimari özelliklerini yansıtmaktadır.

Mardin Kalesi'nin Önemi

Mardin Kalesi, Mardin'in tarihine tanıklık eden ve çeşitli medeniyetlerin izlerini taşıyan önemli bir yapıdır. Tarih severler için büyük bir çekim noktası olan kale, Mardin'in kültürel mirasını yansıtır ve ziyaretçilere eşsiz bir tarih yolculuğu sunar.

Mardin'i ziyaret edenler için Mardin Kalesi, bölgenin tarihi dokusunu ve zengin kültürel mirasını keşfetmek için ideal bir destinasyondur. Kaleyi ziyaret edenler, Mardin'in tarihi atmosferinde benzersiz bir deneyim yaşar ve geçmişin izlerini sürer.

Mardin Müzesi

4- Mardin Müzesi

İnsanlık tarihi boyunca unutulmaya karşı bir direniş gösteren insanlar, sanat yazıcılığı, kütüphaneler, arşivler ve müzeler gibi kurumlar oluşturmuştur. Müzeler, kültürel mirasın toplanması, araştırılması ve korunmasında kritik bir rol oynamaktadır. Türkiye müzeciliğinde önemli bir yere sahip olan Mardin Müzesi, sadece tarihi eserlerin sergilendiği bir yer olmanın ötesine geçmiştir.

Mardin Müzesi, bireyi, aileyi, okulu ve toplumu etkinlik kapsamına alan; çocuklara, yaşlılara ve engellilere eğitim veren; sanatla buluşturan; bireyin gelişmesine ve toplumun kalkınmasına katkıda bulunan bir eğitim, öğretim ve iletişim kurumudur.

Koleksiyon ve Eğitim

Mardin Müzesi, tematik teşhir salonlarında 45.000'in üzerinde eseri sergileyerek, Paleolitik Çağ’dan günümüze kadar kentin arkeolojik geçmişini gözler önüne sermektedir. Müze, modül programlar ve atölye çalışmalarıyla müze eğitimi çalışmalarını sürdürmekte, çocukların doğal ilgi alanlarını, merak, yaratıcılık, eleştirel düşünme becerisini ve keşif eğilimlerini geliştirmektedir.

Arkeolojik Çalışmalar ve Etkinlikler

Müze, taşınır ve taşınmaz kültür varlıklarının korunması amacıyla birçok arkeolojik kazı çalışması yapmaktadır. Dara Antik Kenti, Nusaybin Mor Yakup Kilisesi, Mardin Kalesi gibi önemli yerlerde kazılar yürütülmektedir. Ayrıca somut ve somut olmayan kültürel mirasın korunması için de çalışmalar sürdürülmektedir. Masalcılar Buluşması, Uçurtma Festivali, Bilali Şenlikleri gibi etkinliklerle, kaybolmaya yüz tutmuş değerler yaşatılmaya çalışılmaktadır.

Mimari ve Tarihi Özellikler

Mardin Müzesi, 1895 yılında Süryani Katolik Patriği İgnatios Behnam Banni tarafından yaptırılmıştır. Müze binası, geleneksel "Mardin Evi" mimarisinin tüm özelliklerini taşımaktadır. Üç katlı yapı, doğuya bakan bir avluya sahiptir ve çeşitli teşhir alanları, eğitim salonları, hediyelik eşya dükkânı ve kafeterya içermektedir.

Tematik Salonlar ve Sergiler

Müze binasının çeşitli katlarında farklı temalar üzerinden sergilenen eserler bulunmaktadır:

  • İnanç, Ticaret ve Yaşam Salonları: Eski Mezopotamya mitolojisi ve ilk çağ dinleri, Paganizm, Hristiyanlık ve İslamiyet gibi temalar sergilenmektedir.
  • Ticaret Salonu: Mezopotamya'da ticaretin ortaya çıkışı, ilk ödeme araçları, matematik ve yazının icadı gibi konular sergilenmektedir.
  • Yaşam Salonu: Beslenme, süslenme ve savunma temaları üzerinden sosyal yaşamın yansıtıldığı sergiler bulunmaktadır.

Sahte Eserler Salonu

Kaçakçılık ve dolandırıcılıkta kullanılırken yakalanan sahte objelerin sergilendiği bu salon, tarihi eser kaçakçılığı ve sahte eser dolandırıcılığına dikkat çekmeyi amaçlamaktadır.

Müze İdari Bina

Müze binasının kuzeybatısında yer alan idari bina, 19. yüzyıl geleneksel "Mardin evi" mimarisine sahip tescilli bir yapıdır. İdari binada ihtisas kütüphanesi, sanat galerisi, konferans salonu, arşiv, geleneksel el sanatları atölyesi ve uzman odaları bulunmaktadır.

Mardin Müzesi, "Müzeler Yaşamları Değiştirebilir" sloganı ile halkı bilgilendirmekte, danışmakta ve birlikte kararlar alarak hareket etmektedir. Bu sayede, bağımsız girişimleri destekleyerek Mardin’de varlığını sürdürmektedir. Çağdaş müzecilik anlayışıyla hizmet veren müze, Mardin'in kültürel mirasını korumakta ve yaşatmaktadır.

Deyrulzafaran Manastırı

5- Deyrulzafaran Manastırı

Deyrulzafaran Manastırı, Mardin’in 4 kilometre doğusunda, Mardin Ovası’na hakim bir konumda yer alır. Üç katlı yapısıyla dikkat çeken manastır, 5. yüzyıldan itibaren yapılan çeşitli eklentilerle bugünkü halini 18. yüzyılda kazanmıştır. Manastır, MÖ dönemde bir Güneş Tapınağı olarak bilinirken, Romalılar döneminde bir kale olarak kullanılmıştır. Romalıların bölgeden çekilmesinin ardından, Aziz Şleymun’un bazı azizlerin kemiklerini getirterek kaleyi manastıra dönüştürdüğü belirtilir. Bu nedenle manastır başlangıçta Mor Şleymun Manastırı olarak anılmıştır.

Tarihsel Değişim

793 yılında Mardin ve Kefertüth Metropoliti Aziz Hananyo tarafından yapılan büyük tadilattan sonra, manastır Mor Hananyo Manastırı olarak bilinir olmuştur. 15. yüzyıldan itibaren etrafında yetişen zafaran (safran) bitkisi nedeniyle, manastır Deyrulzafaran (Safran Manastırı) adıyla anılmaya başlamıştır.

Mimari Özellikler

Deyrulzafaran Manastırı, kubbeleri, kemerli sütunları, ahşap el işlemeleri ve iç-dış mekan taş nakışları ile dikkat çeker. Bu mimari özellikler, manastırı hem tarihi hem de görsel açıdan önemli bir yer yapmaktadır.

Matbaa ve Yayıncılık

Manastır, tarih boyunca Süryani Kilisesi’nin dini eğitim merkezlerinden biri olarak bilinir. Manastırda patriklik yapan 4. Petrus, 1874 yılında İngiltere’de satın aldığı matbaayı 1876 yılında manastıra getirerek burada kullanmaya başlamıştır. 1969 yılına kadar Süryanice, Arapça, Osmanlıca ve Türkçe kitaplar basılmış, ayrıca 1953’e kadar “Öz Hikmet” adında bir dergi yayınlanmıştır. Matbaadan kalan parçaların bir kısmı manastırda, diğer bir kısmı ise Mardin’deki Kırklar Kilisesi’nde sergilenmektedir.

Günümüzdeki Rolü

Deyrulzafaran Manastırı, bugün de Süryani Kilisesi’nin önemli dini merkezlerinden biridir ve Mardin Metropoliti’nin ikametgahıdır. Dünya çapında birçok Süryani, manastırı dua ve bereket almak amacıyla ziyaret eder. Ayrıca, hem yerli hem de yabancı turistler tarafından da sıklıkla ziyaret edilmektedir.

Mardin Ulu Camii

6- Mardin Ulu Camii

Mardin Ulu Cami, Mardin’in en önemli ve sembolik yapılarından biridir. Artuklu Dönemi'ne ait bu cami, Mardin’in tarihi dokusunun bir parçası olarak, mimari özellikleriyle dikkat çeker. Caminin iki minareli olarak inşa edildiği belirtilmiştir, ancak günümüze ulaşan tek minaresi 1888/1889 yıllarında yenilenmiş olup, elektik bir üslupla yapılmıştır. Mevcut minarenin kare kaidesinde yer alan yazıt, yapım tarihini 1176 olarak vermektedir.

Mimari Özellikler

Mardin Ulu Cami, 12. yüzyıldan kalma Artuklu Dönemi mimarisinin karakteristik özelliklerini taşır. Yapının temel özellikleri şunlardır:

·        Kubbe ve Minare: Cami, dilimli kubbesi ve minaresi ile dikkat çeker. Kubbenin dış yüzeyi yivleme tekniğiyle yapılmıştır; bu teknik, caminin ilk örneği olup, Mardin'de gelenek halini almıştır ve geç dönem Artuklu yapılarında da görülür.

·        Malzeme: Yapının inşasında düzgün kesme taş kullanılmıştır, bu da yapının sağlam ve estetik bir görünüm kazanmasını sağlamıştır.

·        Plan Şeması: Caminin avlusu dikdörtgen biçimindedir. Avlunun güneyinde mihrap duvarına paralel olarak beşik tonozlu üç neften oluşan bir düzen görülür. Mihrap duvarına yakın iki nefin kubbe ile kesildiği, enine gelişmiş, mihrap önü kubbeli bir plan şeması uygulanmıştır. Bu şema, çevredeki birçok yapı tarafından taklit edilmiş ve önemli bir model haline gelmiştir.

Tarihi ve Kültürel Bağlam

Caminin eski bir kiliseden çevrilip çevrilmediği konusunda bazı Süryani yazarlar tarafından iddialar öne sürülmüş olsa da, bu konuda kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak, mevcut yapının yerinde eski bir kilisenin bulunması olasılığı yüksektir. Mardin Ulu Cami, Artuklu Dönemi’nin önemli bir yapısı olarak, bölgenin dini ve kültürel tarihinde önemli bir yere sahiptir.

Dara Antik Kenti

7- Dara Antik Kenti

Dara isminin kökeni, Pers Kralı III. Darius'un Büyük İskender'e karşı savaştığı ve öldüğü yer olarak bilinen bir alanla ilişkilidir. Bu yerin sonradan Dara olarak adlandırıldığı ve bu ismin buradan türediği düşünülmektedir. 13. yüzyıl Süryani tarihçisi Abu’l Farac'a (Bar Hebraeus) göre, Dara ismi bu savaşın yaşandığı yerden gelmektedir.

Kentin Kuruluş Aşaması

Dara'nın kuruluşu hakkında en eski bilgiler M.Ö. 1. yüzyıla dayanır. Gnaeus Pompeius Trogus tarafından yazılan ve MS 3. yüzyılda Iustinus Frontinus tarafından derlenen kaynaklar, Dara'nın Arsakes tarafından kurulduğunu belirtir. Bu dönemden itibaren kent, doğal yapısı sayesinde güvenli bir yerleşim yeri olarak kabul edilmiştir. Kentin çok daha önce iskâna uğramış olduğuna dair buluntular da mevcuttur.

Anastasiopolis Dönüşümü

M.S. 363'te Nisibis'in (Nusaybin) Sasaniler tarafından alınması ve diğer kentlerin tehdit altında olması nedeniyle, Doğu Roma İmparatorluğu Mezopotamya sınırlarında yeni garnizon kentler kurmaya karar vermiştir. Dara, I. Anastasius tarafından bu garnizon kentlerden biri olarak seçilmiştir ve M.S. 503-507 yılları arasında inşa edilmiştir. Anastasius bu kente kendi adını vererek Anastasiopolis adını koymuş, bölgenin idare merkezi yapmıştır. Ancak, bölge halkı Dara ismini yaşamaya devam etmiştir.

Kentin Tarihî Süreci

Dara, Sasaniler tarafından birkaç kez kuşatılmış ve Bizans döneminde önemli bir askeri garnizon olarak kullanılmıştır. Kent, M.S. 573-591 ve 606-620 yılları arasında Sasani Devleti'nin, 640'tan itibaren Arapların, ve 1150'de Artuklu Beyliği'nin kontrolüne geçmiştir. 1251-1259 yılları arasında İlhanlılar tarafından tahrip edilen kent, 14. yüzyılda küçük bir köy haline gelmiştir. Bugünkü Dara köyü, 18. yüzyıldan itibaren varlığını sürdürmektedir.

Konum

Dara Antik Kenti, Mardin’in 30 km güneydoğusunda, Nisibis’in 20 kilometre batısında ve Suriye sınırına yaklaşık 10 kilometre mesafededir. Mezopotamya Ovası'nın bitip Tur Abidin Dağları'nın başladığı yerde yer alır. Kireçtaşı ana kaya üzerine kurulan kent, Dara Deresi'nin her iki yanında yer alan kalıntılardan oluşur.

Önemli Yapılar

Mezarlık Alanı: Dara’nın batısındaki geniş tepelerde doğal kaya kütlesinden oyularak yapılan kaya mezarları, lahit tipli mezarlar ve basit sanduka mezarları içerir. Bu mezarlar, pagan ölü gömme kültürünün Hristiyanlık döneminde de devam ettiğini gösterir.

Çok Katlı Galeri Mezar Yapısı: Tamamen ana kayaya oyularak yapılan üç katlı mezar yapısı, özellikle Ezekiel'in mucizesini canlandıran detaylı süslemeleri ile dikkat çeker. 2009 yılında yapılan kazılarda, alt katında birçok insana ait kemikler bulunmuştur.

Surlar: Kentin etrafını çevreleyen yaklaşık 4 km uzunluğundaki sur duvarları, iç ve dış sur olmak üzere iki sur sistemi içerir. İmparator Justinianus döneminde surların yüksekliği artırılmıştır.

Kapılar: Dara'nın sur sistemi üzerinde dört ana kapı bulunmaktadır. Ayrıca güneyde ve kuzeyde su kapıları vardır.

Agora Caddesi: Kentin güney kapısından kuzeye doğru uzanan geniş bir cadde, alışveriş ve kamusal kullanım için ayrılmıştır.

Köprüler: Dara Deresi üzerinde dört köprü bulunmaktadır. Bunlardan biri şehrin dışında, Nusaybin yönünden gelenlerin kapıya ulaşabilmesi için yapılmıştır.

Maksem: Ana kayaya oyularak yapılan ve kente su taşıyan 10 hücreden oluşan su haznesi, büyük miktarda su depolama kapasitesine sahiptir.

Sarnıçlar: Kentte çeşitli sarnıçlar, su ihtiyacını karşılamak üzere yapılmıştır. Bu sarnıçlar, kuşatma dönemlerinde kentin savunmasını sağlamıştır.

Mozaikli Yapı: Anastasius dönemine ait olan bu yapının doğusundaki odalar mozaik döşemelidir ve şehrin kuruluşunu anlatan yazıtlar içerir.

İslami Dönem Mezarlığı ve Türbe: Kentin doğu kısmında yer alan İslami dönem mezarlığı ve 14-15. yüzyıla ait türbe bulunur.

Dara, tarihi boyunca birçok medeniyetin etkisi altında kalmış ve günümüzde de bu zengin mirası barındırmaktadır.

Mor Behnam Kırklar Kilisesi

8- Mor Behnam Kırklar Kilisesi

Kırklar Kilisesi, Mardin'de önemli bir dini ve tarihi yapıdır. Yapının 6. yüzyılın ortalarına tarihlenmesi, onun erken dönem Hıristiyanlığının izlerini taşıdığını gösteriyor. Doğu-batı yönünde inşa edilmiş olması ve 12 masif sütun üzerinde yükselmesi, mimari açıdan dikkat çekici özelliklerindendir. Kilisenin tavanı düzgün kesme taşlarla kaplanmıştır ve bu, yapının zaman içinde sağlamlığını korumasına katkıda bulunmuştur.

1293'te Mardin Süryani Kadim Patriklik Merkezi olarak kullanılmaya başlanması, kilisenin dini ve idari açıdan önemini artırmıştır. Kilise, patrikler ve metropolitler için çeşitli ikamet odaları sunmuş ve bu odalar, zamanla yenilenmiş ve genişletilmiştir. 1850'de yeni bir patriklik merkezi inşa edilmesi ve 1925'te divanhane eklenmesi, yapının fonksiyonel olarak gelişimini göstermektedir.

Kırklar Kilisesi'nde 1799'da açılan okulun 1928 yılına kadar eğitim vermesi, yapının sadece dini değil, aynı zamanda eğitimsel bir işlevi de olduğunu ortaya koyuyor. Bu, kilisenin toplumsal hayat üzerindeki etkisinin bir göstergesidir.

Latifiye Camii

9- Latifiye Camii

Abdüllatif Camii (Latifiye Camii), Mardin'deki önemli tarihi camilerden biridir. Cumhuriyet Alanı'nın güneyinde yer alır ve 1371 yılında, Artuklu sultanlarından Melik Salih ve Melik Muzaffer döneminde Abdüllatif bin Abdullah tarafından inşa edilmiştir. Caminin minaresi ise, başlangıçta Mısır Valisi Muhammed Ziya Tayyar Paşa tarafından yaptırılmıştır, ancak mevcut minare 1845'te Musul Valisi Gürcü Mehmet Paşa tarafından yeniden inşa edilmiştir.

Cami, son Artuklu eserlerinden biri olarak bilinir ve mihrab önü kubbeli, enine dikdörtgen planlı bir yapıdır. Caminin portalı, iki renkli taşlardan yapılmış olup, üç dilimli kemer yapısı ve geometrik motiflerle yıldızlı bezemeleriyle dikkat çeker. Bu bezemeler, dönemin taş işçiliğinin zarif örneklerindendir.

Caminin iç mekanında, geç dönem Selçuklu ahşap işçiliğinin özgün örneklerinden olan minber ve mahfil gibi detaylar görülmeye değerdir. Özellikle ahşap işçiliği ve bezemeler, caminin sanat ve zanaat açısından önemli bir örnek teşkil eder.

10- Aznavur Kalesi

Mardin Nusaybin ilçesinin 14 km kuzeydoğusunda yer alan kale, 970 yılında Hamdan Bin A1 Hasan Hasır Al-davla Bin Abdullah Bin Hamdan tarafından yaptırılmıştır. Yöresel kesme taş ve moloz taş kullanılarak inşa edilen kale, doğudan batıya 400 metre uzunluğunda ve genişliği 30-60 metre arasında değişen bir yapıdır.

Kale, üzerinde kurulu olduğu düzlük alanla birlikte doğuda 800 metre, batıda ise 300 metre yükseklikte konumlanmıştır. Kalenin tek girişi güneyde bulunan kapıdır ve başka bir giriş bulunmamaktadır. Kalenin içinde 14 burç ve 2 gözetleme kulesi bulunmaktadır. Suriye Ovası'na hâkim olan gözetleme kulesi, iyi bir durumda günümüze ulaşmıştır ve kalenin stratejik önemini vurgular.

Hatuniye Medresesi

11- Hatuniye Medresesi

Hatuniye Medresesi, oldukça etkileyici bir yapıdır. Artuklu döneminin taş işçiliğinin güzel bir örneği olarak, hem mimarisi hem de tarihi değeri açısından önemli bir mekân. Hz. Muhammed’in ayak izinin yer aldığı mihrabın olduğu bu medrese, dönemin zengin sanat anlayışını ve dini inançlarını da yansıtır. Ayrıca, Kutbettin İlgazi’nin annesi Sitti Raziye'nin burada gömülmüş olması, medresenin tarihsel bağlamını daha da zenginleştiriyor.

Zeynel Abidin Camii

12- Zeynel Abidin Camii

Nusaybin ilçesinin merkezinde yer alan Zeynelabidin Camii Külliyesi, tarihi ve mimari zenginlikleriyle dikkat çeken önemli bir yapıdır. 1991 yılında kültürel varlık olarak tescillenip koruma altına alınan külliye, cami, minare, iki türbe (Zeynelabidin ve Sitti Zeynep Türbeleri), şadırvan, medrese odaları, mezarlık alanı ve yeni abdesthane gibi çeşitli yapıları kapsamaktadır.

Külliye, hicri 6. yüzyılda, miladi 12. yüzyılda inşa edilmiştir ve yapı, genellikle L plan şemasına sahip, kesme taş malzemeden yapılmıştır. Avlunun doğu kısmında yer alan minare ise 1956 yılında inşa edilmiştir. Cami, kare planlı harim mekânıyla dikkat çeker ve kalın payelerle desteklenen çapraz tonozla örtülmüştür. Caminin mermer mihrap ve minberi, modern bir şekilde yeniden yapılmıştır. Yapının sonradan yapılan onarımlarıyla birlikte, revaklı son cemaat mekânının üzerinde bayan ibadet mahfili eklenmiştir.

Caminin güneybatı köşesinde, taş basamaklarla inilen ve kubbe ile örtülen kare planlı bir mekân bulunmaktadır. Bu mekân, Hazreti Hüseyin'in 13. kuşaktan torunu Molla Zeynelabidin'in türbesine ev sahipliği yapmaktadır. Türbenin batısında ise Zeynelabidin'in kız kardeşi Sitti Zeynep'in türbesi yer almaktadır. Her iki türbe de kubbe ile örtülmüş olup, üzerleri Arapça ayetlerle kaplı yeşil örtülerle kaplanmıştır. Türbe kapısı üzerindeki Arapça kitabede, yapının hicri 553 yılında, miladi 1159 yılında inşa edildiği yazılmaktadır; bu da külliyenin miladi 12. yüzyıla tarihlendiğini göstermektedir. Ayrıca, Sitti Zeynep türbesinin cephesindeki başka bir onarım kitabesinde miladi 1821 tarihi okunmaktadır.

Külliyenin batı kısmı, geçmişte medrese olarak kullanılmış, ancak günümüzde kız Kuran kursu ve türbe ziyaret mekânları olarak işlev görmektedir. Bu bölümlerin batısında yeni abdesthane yapıları da mevcuttur. Avlunun kuzey kesimi bahçeyle çevrilidir ve batı köşede bir abdest şadırvanı bulunmaktadır. Caminin doğu ve güney cephelerinde geniş bir mezarlık alanı yer almaktadır; doğu bitişiğindeki süslemeli (sarıklı) taş sanduka mezarları, Tayyi aşiretinin şeyhlerine aittir ve 19. yüzyılın geç Osmanlı dönemine tarihlenmektedir. Diğer mezarlar ise günümüze aittir. Ancak, bu mezarlıkla ilgili müze arşivinde herhangi bir tescil kaydı bulunmamaktadır.

Külliyenin doğu avlu cephesi bitişiğinde, miladi 4. yüzyıla tarihlenen Mor Yakup Kilisesi yer almaktadır. Günümüzde, cami ve kilise arasındaki alan tek bir avlu olarak birleştirilmiş ve kilise tarafındaki kazılar tamamlanmıştır. Bakanlık tarafından kültür inanç parkı olarak turizme açılması planlanan bu alan, bölgenin tarihî ve kültürel çeşitliliğini vurgulayan önemli bir proje olarak öne çıkmaktadır.

Mor Yakup Kilisesi

13- Mor Yakup Kilisesi

Mor Yakup Manastırı, MS 419 yılında Aziz Yakup (Mor Yakup) adına inşa edilmiştir. Mor Yakup, MS 330 yılında Mısır’da doğmuş, İskenderiye’de küçük bir manastırda rahip olarak görev yapmıştır. Mısır’dan deniz yoluyla Tarsus’a, oradan da Diyarbakır’a geçtikten sonra, Turabdin bölgesindeki Şiluh (Salıh) köyüne yerleşmiştir. Hayatı boyunca hastalara şifa verme, sakat ve topalları iyileştirme ve bir haftalık bebekleri konuşturma gibi birçok mucize gerçekleştiren Mor Yakup, daha sonra azizlik mertebesine yükselmiştir.

Mor Yakup Manastırı’nın bulunduğu yer, daha eski çağlarda Pers dönemine ait bir mabede ev sahipliği yapmıştır. Günümüzde manastır çevresinde eski kemerlerin kalıntılarını görmek mümkündür. MS 4. yüzyılın sonlarına doğru, Pers komutanı bu mabede tanrılara kurbanlar sunmak için geldiğinde, Mor Bar Şabo ve 11 öğrencisini burada şehit etmiştir. Mor Yakup, bu olayın ardından bölgeye yerleşmiş ve hastalara şifa vermiştir. MS 421’de vefat eden Mor Yakup’tan sonra, öğrencisi Mor Daniel manastırda tek başına kalmıştır. Zamanla, manastıra birçok rahip yerleşmiş ve manastır genişletilmiştir. 5. yüzyılın sonlarına doğru, Mor Daniel’in ölümünden sonra, 508-510 yılları arasında Mor Yakup adına büyük bir kilise inşa edilmiştir. Bu inşa süreci Başrahip Teofil tarafından yürütülmüştür. Kilise, 7. yüzyılın başlarına kadar sağlam bir şekilde varlığını sürdürmüştür.

Manastırda bulunan Mezbah kapısının üstündeki kitabede, çoğunluğu köy halkından olan ve manastıra bağışta bulunan kişilerin isimleri ve yaptıkları bağışların listesi yer almaktadır. Ayrıca, manastırdaki kitabelerde 770-1364 yılları arasında burada ölen rahiplerin, keşişlerin, patriklerin ve diğer din adamlarının adları da bulunmaktadır. Mor Yakup Manastırı, 8. yüzyılda Metropolitlik merkezi olarak kullanılmış, 1364-1839 yılları arasında Turabdin bölgesinin Patriklik makamı olmuştur. Birinci Dünya Savaşı’na kadar aktif durumda olan manastır, 1965 yılına kadar sahipsiz kalmıştır. 1965’te, rahip Yakup Tekin Episkopos Mor Iyawennis Efrem Bilgiç tarafından manastıra atanmış ve manastır yeniden sahiplenilmiştir.

Şehidiye Camii ve Medresesi

14- Şehidiye Camii ve Medresesi

Şehidiye Medresesi, Mardin'de 13. yüzyılın başlarında Artuklu Sultanı Melik Nasreddin Artuk Aslan tarafından inşa edilmiştir. Yapı, güney yönünde iki nefli bir mescidin yer aldığı revaklı bir avluya ve eyvanlı bir medrese şemasına sahipti. Ancak zaman içinde birçok değişiklik, onarım ve ekleme yapılmış olup, medresenin orijinal hali oldukça bozulmuştur.

Yapının minaresi, 1916/17 yıllarında Ermeni Mimar Serkis Lole tarafından eklektik bir üslupla yeniden inşa edilmiştir. Bu minare, iskelesiz olarak yapılmış ve orijinal yapının yıkılmış olan minaresinin yerine geçmiştir.

Medresenin en çok değişikliğe uğramış bölümlerinden biri camidir. İlk inşa edildiğinde oldukça süslü bir cepheye sahip olduğu bilinen cami kısmı, zamanla birçok değişikliğe uğramış ve mevcut hali, orijinalinden oldukça farklıdır. Medrese genel olarak, hem mimari açıdan hem de yapısal değişiklikler açısından zengin bir tarihe sahiptir ve bu yönüyle dikkat çekmektedir.

Dunaysır Köprüsü

15- Dunaysır Köprüsü

Dunaysır Köprüsü, Mardin'in Kızıltepe ilçesine bağlı Koçhisar Mahallesi'nde, Zergan Çayı üzerinde yer alan tarihi bir yapıdır. Kızıltepe-Derik yolu üzerinde konumlanan köprünün üzerinde herhangi bir kitabe bulunmamakla birlikte, köprünün yaklaşık 100 metre güneyinde yer alan Kızıltepe Ulu Camii üzerinde 601/1204 tarihli bir kitabe yer alır. Bu kitabe, caminin tarihinin yanı sıra Kızıltepe'nin XIII. yüzyılda önemli bir merkez olduğunu işaret eder. Yapının konumu, malzemesi ve inşa tekniği, Artukoğulları dönemine ait köprülerle benzerlik gösterdiğinden, Dunaysır Köprüsü'nün XIII. yüzyılın başlarında Artukoğulları tarafından inşa edildiği düşünülmektedir.

Köprü, Diyarbakır Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından 07.03.1996 tarihinde tescillenmiş ve çeşitli dönemlerde geçirdiği onarımlarla günümüze kadar sağlam bir şekilde ulaşmıştır. Yapı, kuzey-güney istikametinde uzanır ve beş gözlü sivri kemerli bir tasarıma sahiptir. Yolu eğimli olan bu köprüler grubuna dahil olup, döşeme uzunluğu 51.00 metre, genişliği 5.40 metre ve yüksekliği yaklaşık 5.00 metredir. Beş gözlü köprünün ortasındaki göz, diğerlerinden daha yüksek ve geniş olarak yapılmıştır; yanlardaki gözler ise daha küçük tutulmuştur.

Köprünün taşıyıcı ayaklarında sivri kemerler kullanılmıştır. Ayakların memba yönünde, üst kısımları yarım piramidal külahlarla sonlanan, üçgen tabanlı dört sel yaranı mevcuttur. Köprüde herhangi bir süsleme bulunmamakta olup, sarı renkli düzgün kesme taş malzemeden inşa edilmiştir. Köprü yolunun ve sel yaranlarının yarım piramidal külahlarının günümüzde betonla kaplandığı gözlemlenmiştir. Bu yapı, tarihi ve mimari özellikleriyle bölgenin önemli yapılarından biri olarak değerlendirilmektedir.

Mor Gabriel Manastırı

16- Mor Gabriel Manastırı

Mor Gabriel Manastırı, diğer adıyla Deyrulumur Manastırı, Mardin'in Midyat ilçesinin 23 kilometre güneydoğusunda, yüksekçe bir tepede yer alır. Süryani Kadim Cemaati'nin en önemli ve büyük yapılarından biri olarak bilinen bu manastır, meşe ağaçlarıyla kaplı bir alanda konumlanmıştır. Manastırın temelleri, Mor Şmuel ve Mor Şemun tarafından 397 yılında atılmış olup, yapı kısa süre içinde tamamlanmıştır. Tarih boyunca manastıra çeşitli eklemeler yapılmış ve yapının hem içi hem de dışı zamanla genişletilmiştir.

Manastır, tarihi boyunca birkaç kez Metropolitlik Merkezi olarak kullanılmıştır. İlk olarak 615 yılında Metropolitlik Merkezi olan Mor Gabriel Manastırı, 1049 yılında da bu özelliğini sürdürmüştür. Kral Arcadius döneminde (395-408), Mor Şemun tarafından barınma ve dua yerleri inşa edilmiştir. Kral Theodosius (408-450) döneminde ise lahitler için bir abide evi, Meryem Ana Kilisesi, Resuller Kilisesi, Kırkşehit Kilisesi, Mor Şmuel Mabedi, Theodora Kubbesi (kral kızı Theodora'nın Mor Şmuel tarafından iyileştirilmesi nedeniyle), ve Mor Şlemun Mabedi yapılmıştır.

Mor Gabriel Manastırı, Yunanistan'ın Athos Dağı'ndaki manastırlardan en az 400 yıl daha eski olup, Filistin'deki Mor Saba Manastırı'ndan yaklaşık 80 yıl ve Mısır'ın Sinai bölgesindeki Mort Katherina Manastırı'ndan ise bir buçuk asır daha eskidir.

Tarih boyunca manastır çeşitli isimlerle anılmıştır. Kurucularının isimlerine atıfta bulunarak Mor Şmuel ve Mor Şemun Manastırı olarak bilinen yapı, "Rahiplerin Meskeni" anlamına gelen Süryanice "Dayro d'Umro" isminden türeyerek "Deyr-el Umur" ve Türkçe uyarlamasıyla "Deyrulumur" ismiyle de tanınmıştır. Ayrıca, Kartmin (günümüzdeki Yayvantepe Köyü) yakınlığından dolayı "Kartmin Manastırı" olarak da anılmıştır. Günümüzde ise "Mor Gabriel Manastırı" adı, Turabdin Metropoliti Mor Gabriel'in (634-668) adını taşımaktadır.

Manastır, tarih boyunca dini ve kültürel açıdan önemli bir merkez olmuş ve Süryani Kadim Cemaatinin manevi mirasını yaşatmaya devam etmektedir.

Kıllıt Köyü

17- Kıllıt Köyü

Kıllıt Köyü (Dereiçi Köyü), Mardin’in Savur ilçesine bağlı ve bölgenin tarihi ve kültürel zenginliğini yansıtan bir yerleşim alanıdır. Savur’un merkezinin yedi kilometre doğusunda yer alan bu köy, geçmişte Süryani, Türk, Arap, Müslüman, Kürt ve Ermeni gibi birçok kimliğe ev sahipliği yapmıştır. Ancak 1980’li yıllardan itibaren köy sakinlerinin Avrupa başta olmak üzere batıya göç etmeleri nedeniyle köyün nüfusu azalmış ve Müslüman ailelerin köye göç etmesiyle bir cami inşa edilmiştir. Günümüzde köyde üç mezhebe ait kiliseler ve bir cami bulunmaktadır. Kıllıt Köyü, kültürel ve tarihi özellikleri nedeniyle turizm açısından potansiyel bir destinasyon olarak değerlendirilmektedir. Köydeki yapılar ve manastırlar şu şekildedir:

Kiliseler ve Manastırlar

  1. Mor Yuhanon (Yuhanna/Yuhannun) Kilisesi
  2. Dereiçi Köyü Protestan Kilisesi
  3. Mor Mete Kilisesi
  4. Mor Abay Manastırı
  5. Mor Dimet Manastırı
  6. Mor Teoduto Manastırı
  7. Mor Abay Şapeli

Kıllıt Köyü’nün zengin tarihi ve kültürel mirası, potansiyel turizm türleri arasında kültür turizmi, tarih turizmi, inanç turizmi ve doğa turizmini kapsamaktadır. Köy, tarihî yapıları ve çok kimlikli geçmişiyle ziyaretçilere çeşitli deneyimler sunmaktadır.

Marin Harabeleri

18- Marin Harabeleri

Marin, Mezopotamya'nın en eski ve büyük şehirlerinden biri olarak tarih boyunca önemli bir yerleşim yeri olmuştur. Günümüzde "Marin Harabeleri" adıyla bilinen bu tarihi kent, zamanla taş ve toprak yığını haline gelmiştir. Marin’in kalıntıları, Roma, Bizans ve Süryani Kadim cemaatine ait birçok yapıyı içermektedir. İşte Marin Harabeleri hakkında bazı önemli detaylar:

Tarihî Özellikler ve Kalıntılar

  1. Kale ve Saraylar
  2. Kiliselere Ait Kalıntılar
  3. Çivi ve Strangila Yazıları
  4. Mağaralar ve Mezarlıklar

Efsanevi Hikaye

  • Timur’un Seferi:

Marin Harabeleri, tarihî ve kültürel açıdan büyük bir öneme sahip olup, Mezopotamya’nın eski uygarlıklarının izlerini günümüze taşıyan önemli bir arkeolojik alan olarak değerlendirilmektedir.

Mardin Protestan Kilisesi

19- Mardin Protestan Kilisesi

Mardin, tarih boyunca pek çok medeniyete ev sahipliği yapmış ve bu çeşitliliği yansıtan zengin bir kültürel mirasa sahiptir. Şehir, hem mimarisi hem de dini yapıları ile dikkat çeker. Protestan Kilisesi de bu zengin mirası temsil eden önemli yapılardan biridir.

Protestan Kilisesi'nin Tarihçesi ve Mimari Özellikleri

Tarihçesi

  • Kuruluş ve İlk Misyonerler: Protestan misyonerliği Anadolu'ya ilk kez 1740 yılında Moravya Kilisesi misyonerleri tarafından başlamıştır. Mardin'e ise ilk olarak 1858 yılında Amerikalı Frederic Williams tarafından gelinmiştir. Bu yıl, Mardin Protestan Misyonu'nun kuruluş tarihi olarak kabul edilir.
  • Dönemler: 1960 yılında yaşanan askeri darbe sonrası, kilise faaliyetlerine ara vermek zorunda kalmıştır. Kilise, 1965'te tamamen kapanmış ve 2015'te yapılan restorasyonun ardından yeniden ibadete açılmıştır.

Mimari Özellikleri

  • Yapının Geçmişi: Kilise, ilk olarak bir ev olarak inşa edilmiştir ve daha sonra kilise olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bu durum, yapının dıştan sıradan bir eve benzemesine neden olmuştur.
  • Mimari Tasarım: Ortadoğu mimari diliyle inşa edilen yapının taşları, sıkıştırma tekniği kullanılarak bir araya getirilmiştir. Yapı, başlangıçta "U" şeklinde inşa edilmiş ve zamanla yapılan değişikliklerle "L" şekline dönüştürülmüştür.
  • Semboller ve Kullanım: Kilisenin içinde, Hristiyanlarca sembol olarak kullanılan balık sembolü yer almıştır. Bu sembol, Mesih Tanrı'nın seçilmiş oğlunu temsil eder ve yapının bir dönem kilise olarak kullanıldığını gösterir.
  • Restorasyon: 2013 yılında başlatılan restorasyon çalışmaları, 2015 yılında tamamlanmış ve kilise yeniden ibadete açılmıştır. Restorasyon sırasında, üst kata eklenen çocuk odası daha sonra yıkılmıştır. Kilisenin üst kısmında, önce kütüphane olarak kullanılan bir alan ve günümüzde vakıf sekreterinin ikamet ettiği bir ev bulunmaktadır.

Mardin'in tarihi ve kültürel zenginlikleri, özellikle turizm açısından büyük bir potansiyele sahiptir. GAP Projesi kapsamında tarımın ilerlemesiyle birlikte turizm sektörü, şehir için önemli bir kalkınma aracı olarak öne çıkmaktadır.

Mardin Protestan Kilisesi, bu kültürel zenginliğin bir parçası olarak, hem yerli hem de yabancı turistler için önemli bir ziyaret noktasıdır ve şehrin tarihi dokusunu yansıtan önemli bir yapı olarak dikkat çeker.

Mar Hırmız Keldani Kilisesi

20- Mar Hırmız Keldani Kilisesi

Mardin, Mezopotamya ve Anadolu'nun kesişim noktasında bulunan ve çok sayıda medeniyetin izlerini taşıyan önemli bir şehirdir. Tarih boyunca pek çok kültüre ev sahipliği yapmış olan bu şehir, günümüzde de çok kültürlü yapısıyla dikkat çekmektedir. Şehirdeki dini ve kültürel çeşitlilik, Mardin’i dünya kültür mirası açısından önemli bir şehir yapmaktadır. Şimdi, Mar Hirmiz (Mor Hürmüz) Keldani Kilisesi hakkında daha ayrıntılı bilgi verelim.

Mar Hirmiz (Mor Hürmüz) Keldani Kilisesi

Tarihçesi

  • Kuruluş ve İlk Dönem: Mar Hirmiz Keldani Kilisesi, MS 397 yılında inşa edilmiştir. Keldaniler (Doğu Süryanileri) tarafından yapılan bu kilise, Katolik cemaatine ait olup, VI. yüzyılda Süryani Nesturi Metropolitik Merkezi olarak dönüştürülmüştür. 1552 yılına kadar Nesturiler tarafından kullanılmıştır.
  • Tarihsel Önemi: Kilisenin ilk yapıldığı dönemde Süryaniler henüz mezhepsel gruplara ayrılmamıştı. Bu durum, kilisenin tarihsel önemini artırmaktadır.

Mimari Özellikleri

  • Yapı Şekli: Mar Hirmiz Keldani Kilisesi, sekizgen köşeli bir dış kubbeye sahip olup, iç kubbesi kremitlerle kaplanmıştır. Tek katlı olarak kesme taştan yapılmıştır.
  • İç Mekan: İç mekanda, farklı azizlere ait tablolar ve gümüşten yapılmış kandiller bulunmaktadır. Kduşkudşin (ayin eşyalarının bulunduğu alan) kısmında gümüşle kaplanmış Kutsal Kurban’ın saklandığı kısım yer almaktadır. Ayrıca, tavan ve müştemilat beton kullanılarak yapılmıştır. Kilisenin içinde, motiflerle süslenmiş bir şömine ve Osmanlı Sultanlarına ait bir tura sembolü bulunur. 1318 tarihi, kesme taş üzerinde yazılıdır.

Mezar Yapıları

  • Metropolit Mezarları: Kilisenin içinde, yüzleri doğuya bakacak şekilde sandalyeye oturur pozisyonda defnedilmiş iki metropolitin mezar yapıları bulunmaktadır. Bu mezar yapıları, kilisenin tarihsel önemini artırmaktadır ve metropolitlerin ölüm tarihleri Doğu Süryanice alfabesi kullanılarak yazılmıştır.

Mucizeler ve İnanışlar

  • Mucizeler: Mar Hirmiz’in birçok mucizesine inanılır. Özellikle akıl hastalarının bu kiliseye getirilip zincirlerle duvarlara asılmasının, sabaha kadar asılı kalmalarının şifa vereceğine inanılırdı.
  • Kilisenin Yaygınlığı: Mar Hirmiz adına yapılmış kiliseler ve manastırlar, Mardin dahil pek çok yerde bulunmaktadır. Bu kiliseler, Hristiyanların azizden bereket, mucize ve şafaat beklediği kutsal yerlerdir.

Restorasyon ve Günümüzdeki Durum

  • Restorasyon: Mar Hirmiz Keldani Kilisesi, 2011 yılında kapsamlı bir restorasyona tabi tutulmuş ve günümüzdeki görüntüsüne kavuşmuştur.
  • Yönetim ve Açıklık: Kilise, Keldani Katolik Kilisesi Vakfı tarafından yönetilmektedir ve haftanın belirli günlerinde ibadete ve ziyarete açıktır.

Mardin’in tarihi ve kültürel zenginliği, bu tür yapılarla ve kutsal mekanlarla daha da derinleşir. Mar Hirmiz Keldani Kilisesi, hem dini hem de tarihsel açıdan önemli bir yere sahiptir ve bu nedenle yerli ve yabancı turistler için önemli bir ziyaret noktasıdır.

Melik Mahmut Camii

21- Melik Mahmut Camii

Melik Mahmut Camii, Mardin’in zengin tarihsel mirasını yansıtan önemli bir yapıdır. Caminin mimarisi hakkında şu bilgiler verilebilir:

·        Ana Mekan: Caminin ana mekanı, ortada büyük bir kubbe ile kaplıdır. Kubbenin her iki yanında beşik tonozlarla örtülmüş ek mekanlar bulunur. Bu düzenleme, caminin iç mekanında geniş ve ferah bir görünüm sağlar.

·        Türbe: Ana mekanın batısında, kare biçiminde bir türbe yer alır. Ancak günümüzde bu türbede herhangi bir mezar izi bulunmamaktadır. Bu durum, türbenin zamanla değişmiş veya yıkılmış olabileceğini gösterir.

·        Ek Odalar: Caminin doğu kısmında, ana portale bitişik iki oda yer alır. Ayrıca, kuzeyde küçük bir selsebilli (su akıntılı) eyvanın iki yanında da iki oda bulunur. Bu odalar, caminin fonksiyonel yapısını destekler ve çeşitli hizmetlere ev sahipliği yapmış olabilir.

·        Minare: Minaresi, caminin kuzeydoğu köşesinde bulunur ve silindirik bir yapıdadır. Minare, caminin genel estetik yapısına uygun şekilde basit bir tasarıma sahiptir.

·        Tarih: Caminin portalindeki kitabe, yapının 14. yüzyıla ait olduğunu göstermektedir. Bu, caminin bölgedeki tarihsel ve kültürel bağlamının bir parçası olarak önemli bir bilgi sağlar.

Melik Mahmut Camii, Mardin’in tarih boyunca farklı dönemlerine tanıklık etmiş ve şehrin kültürel mirasını temsil eden bir yapıdır.

Cevat Paşa Camii

22- Cevat Paşa Camii

Midyat’ın merkezinde yer alan ve “Ulu Camii” olarak da bilinen Cevatpaşa Camii, 1925 yılında Cevatpaşa tarafından inşa edilmiştir. İşte caminin tarihi ve mimari özellikleriyle ilgili detaylar:

Tarihçe ve İnşaat Süreci

  • Yapılış Yılı: Cevatpaşa Camii, 1925 yılında inşa edilmiştir. Bu tarih, caminin kapısında yazılıdır ve caminin faaliyete geçtiği tarihi belirtir.
  • Kuruluş Hikayesi: Cevatpaşa, Midyat’a askeri bir görev için geldiğinde, şehirde sadece Hristiyanlar ve iki Müslüman aile bulunduğunu gözlemlemiştir. Midyat’ta bir Müslüman’ın vefatının ardından cenaze namazı kılmak için cami bulunmaması Cevatpaşa’yı harekete geçirmiştir. Bunun üzerine bir cami inşa etmeye karar vermiştir. Ayrıca, yaşlı adamın cenazesinin gömüleceği bir mezarlık da kurmuştur.
  • İnşaat Desteği: Cevatpaşa, cami inşaatında çalışacak kişilere askerlik hizmetinden muafiyet sağlamıştır. Askerliği gelmiş olan herkes, cami inşaatında çalışarak askerlik sürelerini kısaltma fırsatı bulmuştur. Ayrıca, köylerden ağaç gövdesi toplanmış ve caminin kavisli bölümleri bu ağaçlarla desteklenmiştir.

Mimari Özellikler

  • Konum ve Yapı: Camii, Midyat’ın çarşı merkezinde yer alır ve şehrin ilk camii olma unvanına sahiptir. Ana mekânı, enine gelişim gösteren bir yapıya sahiptir ve ortada bir kubbe bulunur. Yanlarında beşik tonozlarla örtülü alanlar yer alır.
  • Türbe: Camiye batıda kare biçiminde bir türbe eklenmiştir, ancak bu türbede günümüzde herhangi bir mezar izi bulunmamaktadır.
  • Ek Alanlar: Caminin doğusunda, portale bitişik iki oda ve kuzeyde küçük bir selsebilli eyvan ile iki oda daha bulunur.
  • Minare: Caminin minaresi kuzeydoğu köşede basit silindirik bir yapıdadır ve daha sonra inşa edilmiştir.
  • Kapı ve Tarihler: Caminin kapısında 1925 tarihi yer almaktadır. Ayrıca kapıda “İLK İNŞA TARİHİ 1240 H.” yazısı da bulunmaktadır. Bu, hicri takvimle 1825 yılına tekabül eder ve caminin daha önce bir yapının varlığını işaret ediyor olabilir.

Yerel İnançlar ve Gözlemler

  • Önceki Camiler: Midyat halkının bazıları, Cevatpaşa Camii’nden önce harabe halde bir caminin varlığından bahsetmektedir. Ancak bu konuda kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Resmi kaynaklarda, Midyat’a Müslümanların yerleşiminin 16. yüzyıldan itibaren başladığı belirtilmiştir. Cevatpaşa Camii’nden önce var olan camilerin varlığına dair bazı söylentiler olsa da, caminin Midyat’ın ilk camii olduğu genel bir görüş olarak kabul edilmektedir.

Cevatpaşa Camii, Midyat’ın tarihi ve kültürel mirası açısından önemli bir yapıdır ve Cevatpaşa’nın bölgeye kattığı değerli bir eserdir.

Midyat Konukevi

23- Midyat Konukevi

Midyat Konukevi, üç katlı bir yapıdır ve Midyat Kaymakamlığı tarafından satın alınmıştır. Binanın zemin katı, doğrudan anakayanın oyulmasıyla oluşturulmuş bir oda ve eklenmiş bir bölümden oluşur. İkinci katta geniş bir terasın yanı sıra L şeklinde dizilmiş üç oda bulunur. Üçüncü kat, yine geniş bir terasa ve iki odaya sahiptir. Bu iki oda arasındaki koridordan dar ve tünel şeklinde bir merdivenle çıkılır. Üçüncü kattaki teras, odaların önünde değil, batı yönünde yer alır. Terasın önünde küçük bir cumba bulunur ve buradan binanın damına erişim sağlanabilir. Dama çıkıldığında, yapının bulunduğu tepenin yüksekliği sayesinde tüm Midyat manzarası görünebilir. Ayrıca, konukevinin arkasında mutfak olarak kullanılan bir yapıda bir su kuyusu da mevcuttur. Konukevi, bazı dizilerde mekan olarak kullanılmasıyla da tanınmaktadır.

Mardin Meryem Ana Kilisesi

24- Mardin Meryem Ana Kilisesi

Cumhuriyet Meydanı'nda yer alan Meryem Ana Kilisesi, Süryani Katolik Cemaati'ne aittir. 1986 yılında Antakya Patriği İgnatios Antuhan Semheri tarafından inşa edilen kilise, kemerleri, yuvarlak taş sütunları ve avludaki korkuluklarıyla dikkat çeker. Patrikhane binası ise 1895 yılında yapılmış olup, 1988 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı'na devredilmiştir. Restorasyonun ardından 1995 yılından itibaren müze olarak hizmet vermeye başlamıştır. Patrikhane iç mekanında patriğin oturma yeri ve İncil vaiz yeri üzüm salkımları motifleriyle süslenmiştir.

Mardin'de Ne Yenir?

Mardin mutfağının bu özgün ve lezzetli yemekleri, şehrin kültürel çeşitliliğini ve zengin gastronomisini yansıtır. İşte bahsettiğiniz yemeklerin kısa tanıtımları:

Bu yemekler, Mardin’in zengin kültürel geçmişini ve çeşitli lezzet yelpazesini keşfetmek isteyenler için harika bir başlangıçtır.

Sembusek: Hamurun içine kıyma, soğan ve baharatlarla hazırlanan harç konarak yapılan bu küçük börek, Mardin’in geleneksel atıştırmalıklarından biridir.

Çağla Yemeği: Çağla (yeşil badem), genellikle zeytinyağı, soğan ve baharatlarla pişirilir. Hafif ve lezzetli bir meze olarak sunulur.

Kaburga Dolması: Pirinç ve baharatlarla doldurulmuş kaburga, uzun süre fırınlanan ve yumuşacık olan bu yemek, Mardin mutfağında özel bir yere sahiptir.

Soğan Kebabı – Soğanlı Mardin Kebabı: Kuzu etinin soğanla birlikte pişirildiği bu kebap türü, Mardin mutfağının özgün tatlarından biridir. Soğanın tatları etle birleşir ve lezzetli bir yemek ortaya çıkar.

İkbebet: Mardin mutfağının özel yemeklerinden biri olan ikbebet, çeşitli sebzeler ve baharatlarla hazırlanan etli bir yemektir.

Haşlama İçli Köfte: İçli köfte, Mardin'de haşlanarak yapılan bir çeşididir. İçinde kıyma, ceviz ve baharatlarla hazırlanan harç bulunur ve genellikle yoğurtla birlikte servis edilir.

Lebeniye Çorbası: Yoğurt, pirinç ve etle yapılan bu çorba, hem hafif hem de besleyicidir. Özellikle sıcak havalarda serinletici bir seçenek olarak tercih edilir.

Kibbe Dolması: İnce bulgurla hazırlanan kibbenin içine kıyma, soğan ve baharatların doldurulup pişirilmesiyle yapılan bu yemek, Mardin'in geleneksel lezzetlerinden biridir.

Genadir Çorbası: Genellikle kıyma, bulgur ve çeşitli baharatlarla yapılan bu çorba, Mardin mutfağının karakteristik lezzetlerinden biridir. Kısık ateşte uzun süre pişirilir ve doyurucu bir seçenek olarak öne çıkar.

Galeri

Türkiyenin Gezginleri

Türkiyenin Gezginleri

Üyelik Tarihi: 30/05/2019

 

Yorum yapmak için giriş yapınız.